22 Mar 2020

Şimdi Sevişme Vakti

“Yoga şu an oluyor.” Patanjali Yogasutraları-ilk sutra (Godfrey Devereux’in yorumu)

Şimdi Sevişme Vakti

“Yoga şu an oluyor.” Patanjali Yogasutraları-ilk sutra (Godfrey Devereux’in yorumu)

Uzun uzun, yürüdüm. Yüzüme, dokunan hafif serinlik hoşuma gidiyor. Şimdi. Tepemde rüzgârdan uçuşan çiçek yaprakları dönenirken, kulağımda bir yerlerden kopup gelen bebek ağlaması. Köpek havlamalarına eşlik eden kedilerin kurumlu kur sesleri. Bulutlar arasından akıveren güneş saçlarımı okşuyor. Gökyüzüne bakıyorum. Tüm bu mucize şimdi oluyor, şu an. Coşku akıyor, dağılıyor, yayılıyor, toplanıyor daha da kendinden ürüyor, kendini büyütüyor. Yaşamın kalbi böylesine aşkla atarken, ne hacet istemelere, arzulamalara, umut etmelere ve hayallere. Bütün varlığın, bu kalp ritminin içinde can buluyor yeniden ve yeniden. Şimdi, şu an.

Şimdi şu anda gerçekleşiyor hissetmek. Acıyı da kederi de hazzı da. Acının katman katman içindeki saf hissi belirginleştiriyor, hüznü bin yapraklı lotus gibi açtırıyor, şimdi denen oluş.

Ayrılık şimdi oluyor. Ömrü dolan enerji dönüşüyor. Ölüm ve yaşam varoluşun ifadesi, zamanı gelince oluveriyor. Zaman şimdi, şu an geliyor.

Şimdi bu anda, damarlarımda gürül gürül yaşam nehri.

Şimdideyken sevişmek tam oluyor. Andayken sevişmenin coşkusu taşıyor. Ten tene, nefes nefese, can cana şimdide karışıyor, birbirinde eriyor, tekleşiyor-binleşiyor-ayrılıyor-tekrar kavuşuyor-bölünüyor bir daha bir daha birleşiyor. Can fışkırıyor ikilikten geçen iki olmayandan, inlemeler-ateşler-sular-nefesler içinde. Yarın değil, bir dakika sonra değil şimdideyken sevişiliyor ancak. Umut ettiğin, hayalini kurduğun tamlık-iyilik-güzellik şimdi oluyor.

Bazı sabahlar gözlerimi açar açmaz, hatta bazen açmadan koşturmaya başlayan zihnimi fark ederim. Planlar, kurgular, dün ya da daha önce olmuşlar, izlediğim bir film hakkında yorumlar… Ne bombardıman. Sabah sabah ilk uyanış ve çıldırmış bir zihin. Fark edersem bu aceleci, zıpır, kıpır kıpır zihnin hareketlerini, nefesimin çağrısına cevap veririm. Nefesimin burundan girip bedenimin en derin ovalarını sulayışını, gerisin geri aynı nefesin yukarıya yollanıp burun deliklerimdeki tüylere sürtünerek ılıklaşarak çıkışına varırım. Ve bir yerde film yine kopar, almış başını benim zihin gezintiye çıkmış, son sürat yatakta sere serpe bedenimi bırakıp arkasına bile bakmadan pırrrr…

Bu sabah da çekip gittiğinde yanına vardım; “Bana bir baksana” dedim. Göz göze geliverdik. Karşılıklı bir an donup kaldık. Bu anlarda, arkadaş gel bak sana neler göstereceğim neler diye bunu peşime takıp yatağa gelirim. Kalçalarım, bacaklarım, yastıkla yanağımın teması, yorgan altında canlanan bedenim, kalbimin atışı, odanın tavanındaki leke, köşedeki örümcek ağı -bunu yazmasam iyiydi- cama vuran yağmurun tıpırtısı, yaprakları ıslanmaktan canlı bir yeşile dönmüş ağacın dallarının hafif hafif sallanışı, yine kalçalarım, tabanlarım, ellerim, nefesle inip kalkan göğsüm… Bu sabah da bütün bunlar olurken, göğsüme oturan kederi hissettim. Hareketini seyre daldım. Göğsümden havalandı karşı ağaçtaki serçenin kanadına kondu, serçe uçunca kederim ıslak bir yaprağa düştü, yaprak üzerindeki bir yağmur damlasına karıştı ve kederli damla nazlı nazlı süzüldü yapraktan yere. Bir kedi geldi kederimi içine alan damlayı diliyle ağzına alıverdi. Camı açtım ona baktım, o şaşkın şaşkın bana, miyavlayayım derken açık ağzından kederim havaya karıştı yine geldi göğsümün üstüne. Hafiflemişti. Şimdi denen oluşun içinde anlık nefesleniş hafifletmişti, ben de kuş, yaprak, kedi ve havayı örnek alıp onu içime katıverdim, olduğu gibi. Şimdi oluyor hepsi, her şey anda oluyor. Anı hissedebiliyorsam bu oluşa şahit olabiliyorum, yok kopup gittiysem o kopuş da şimdi oluyor. Habersiz, temassız, hissiz, yaşamdan uzak kalsam da kopuş anlarında, her şey şimdi oluyor.

Aşk, şimdide sadece ismen değil cismen de oluyor. Tinsel, dinsel, cinsel, bedensel… her türlü. Âşık maşukuyla beraberken arzu-beklenti-hayal biter. Beraber yanar kavrulurlar, birbirlerinde canlanırlar. Anın içinde, tadında o anın kalbinde kalp kalbe, yan yana olmaktan ruhları öyle doygundur ki, bir şey istemeyi, arzulamayı düşünemezler. Yaşarlar. Her şey tamdır o an, eksik yoktur, şimdide olur aşk ve kendinden başka her şeyi yakar küle çevirir aşk içinde an. Zaman kıymetini yitirir, şu an olana kalp açılır ve kana kana anı emer âşık, içine çeker, anın içine doya doya dalar.

Umut etmek, arzulamak geleceğe yöneliktir ve beklenti doğurur. Beklenti, gelecekte bir zamanda ve yerde bir şeyler olması ve bu olanlarla mutluluğa erme telaşı, planıdır. Beklenti yarındadır, yaşam ise şimdide. Nefes şu anda akar, kan damarlarda şu an coşar, can şimdidedir.

Arzu, şu an olanın yetersiz ve tam olmadığı, yarın olacaklarla işte tam o zaman her şeyin iyi olacağı beklentisi taşır. Şu anın geçiştirilmesi, zihnin gelecekte -yani gerçek olmayan- bir zamana odaklanması, yaşamın parmaklarını avuç içlerimizden çektiği andır. O sıcak elleri ilerde bir gün bir şey olursa tutabileceğiz fikri, içine çeker bizi ve alıp götürür yaşamın tatlı öpüşlerini, okşamalarını uzaklara. O öpücüğün tatı sadece şimdidedir oysa.

Dikkat ettiniz mi, genelde mutsuzluğun altından arzu çıkıyor? Arzu, şu an olan her neyse ona karşı direnç ve ondan kurtulma isteği, onun değişmesi gerektiği fikri barındırıyor içinde. Ki arzu eden, bu fikir gerçekleşince tam, bütün ve mutlu olabilsin. Bu durum, şimdi bir şeyler ters ve doğru değil, arzulanan şey gerçek olunca her şey yerli yerine oturacak zannının doğurduğu beklentili bir hal. Arzularken hangi şeyden kaçıyoruz kim bilir, şu an olan hangi şeyden şikâyetçiyiz, neyi kabul edemiyoruz. Arzunun altında yatan şeytanı tanımaktan alıkoyar arzunun peşinde oradan oraya sürüklenmek, şimdi denen oluşu -yaşamın akışını- hissedememek. Canın ritmini duyumsamadan arzu -istek- umutlarla her geçen gün biraz daha uyuşmak yaşam ateşini söndürüyor, suyunu kurutuyor, havasını tüketiyor, toprağını çoraklaştırıp boşluk içinden var olan yaşamı içimizden çalıyor. Siz de fark ettiniz mi?

Her şey şu an oluyor. Kalp atıyor, seviyor, gözyaşı damlıyor, dudaklar tebessümle kıvrılıyor, gözler aşkla bakıyor. Her ne oluyorsa şu an oluyor. Olana açılmak, dikkati vermek bizi varoluşa bağlıyor.

Sevişmek şimdide oluyor, ayrılmak, birleşmek, âşık olmak, âşık yaşamak şu an. Şimdi; her şeyi hafifletiyor, inceltiyor, zarifleştiriyor, ayrılıktan çıkarıyor, saflaştırıp her hücremize nakşediyor.

Yaşam şu an tekrar tekrar doğuyor kendinden ve şimdi denen tek bir noktada her şey her şeye bölünüyor, karışıyor. Zaten hep tek olanın idraki kalbe akıyor. Şimdi dışında her şey; geçmiş ve geleceğe kapılan zihnin her hareketi, hikâye, kurmaca, rüya. Bütün bunlar şimdiye açılınca hiçleşiyor. Ve sevişme vakti geliyor.

 

Bade Gül Kılınç

badekilinc.com/post/şimdi-sevişme-vakti